Yazar: Josh Malerman
Yayınlanma Tarihi: 2018
Suçluluğun üstesinden gelinemez ancak katlanılabilir.
Bir hastalığınızın olduğunu düşünün, öyle bir dert ki ara ara geliyor başınıza, günlerce de gitmek bilmiyor. Ölüm komasına giriyorsunuz, bir ölüden farkınız olmuyor. Nereye bakılacağını bilmediğiniz zaman kalbiniz atmaz gibi oluyor, nefes alışverişiniz hiç yokmuşçasına inceden, hafif… Bu da yetmezmiş gibi bu süreç boyunca düşüyorsunuz, hiç durmamacasına düşüyor ve kulaklarınızda rüzgârın uğultusunu hissediyorsunuz. Ayak tabanlarınızda yeri hissedebilmek için nelerinizi vermezsiniz. Bir de o ses, o hırıltılı nefes alışveriş sesi devamlı kulaklarınızda. Çevrenizde olan bitenlerin seslerini duyuyorsunuz ancak ne cevap verebiliyor ne de kımıldayabiliyorsunuz. Düşüyorsunuz yalnızca, durmamacasına düşüyorsunuz…
Sizi ölü sanan bu insanlar, ya sizi diri diri gömmeye hazırlanırlarsa?..
Carol Gömülmeden, Josh Malerman’ın okuduğum ilk kitabı. Sağdan soldan epey methini duyduğum bu kitabı büyük beklenti ile aldım. Kimi konularda bu beklentimi karşılamış olsa da kimi noktalarda noksan kaldığını belirtmeliyim. Biraz vahşi batının biraz uyuyan güzelin, biraz karanlık fantazinin ve aralara da korku ögelerinin sıkıştırıldığı bir karışım olduğunu düşündüğüm bu kitabı gelin birlikte inceleyelim.
Konu
Carol Evers’in çok az kişinin bildiği bir sırrı vardır. Çeşitli zamanlarda komaya girer, öyle ki kendisi ölü gibi görünür, çok ince atar nabzı. Koma süresince Uğultu Kasabası adını verdiği bir diyarda düştükçe düşer. Carol’un sırrını kocasından başka bilen tek kişi olan Carol’un en yakın arkadaşı vefat ettiğinde, bunu fırsat bilen kocası Dwight hain planını işleme sokmaya başlar. Carol sırrını bir başkasına açamadan evvel onu bir sonraki nöbetinde diri diri gömecektir. Carol ile parası için evlenmiş olan Dwight’ın amacı bu yolla mirasın tümüne sahip olmaktır. Ama namussuzluk bir adamı ikircikli kılar. Planına zeval gelmesin diye Duman adlı bir seri katili, Carol’un durumunu bilen yegane kişiyi öldürmesi için tutar. Bu kişi Carol’un eski sevgilisi, bir zamanların efsanevi eşkıyası James Moxie’den başkası değildir…
İşleniş
İlk defa Lost dizisinin bilmem kaçıncı bölümünde işlendiğinde gördüğüm ve günlerce kabuslarıma giren bu diri diri gömülme mevzusunun bir kitapta işlenişini okumaktan büyük keyif alacağımı farz etmiştim. Kimi durumlarda aldım da, kimi durumlarda ise bir şeylerin aksadığını hissettim. Ancak öyle bir kitap ki bu, hani bazen içinizi gıdıklayan bir şey vardır da sebebini anlayamazsınız, işte bu kitapta canımı sıkan bir şeyler var ancak sebebini tam olarak açıklayabilir miyim bilmiyorum. Ama deneyeceğim.
Yazarın tarzı farklı geldi. Yukarıda bahsettiğim gibi bu kitap Josh Malerman’dan okuduğum ilk kitap, bu sebeple bunun gayet normal bir durum olduğunu düşünüyorum. Ancak bu, kitaptan aldığım keyfin biraz baltalanmadığı anlamına da gelmiyor maalesef. Tabii eğer okursam, sonraki kitaplarında bunun bir dezavantaj olmaktan da çıkacağını farz ediyorum. Yazım tarzının sıkıntı çektiğim kısmı, anlatımın tanrısal bakıç açısıyla, evrensel bir şekilde yazılmış oluşu. Yani bölümün birinde Moxie ile alakalı bir kısmı okuyorken bir anda onun bulunduğu masadaki diğer şahısların da düşüncelerine kulak kesilebiliyoruz. Bu da ara sıra bende acaba şu anda hangi karakterin iç sesini okuyorum ben yahu? Sorularının yükselmesine sebebiyet verdi. Ayrıca romanlarda genellikle gelecekte olan şeylere gönderme yapılmasından pek hoşlanmam. “Ancak silahının falanca zaman sonra kırılacağından bir haberdi…” gibi. Bunun zekice kullanılmadığı takdirde kurguyu baltaladığını düşünüyorum.
Kitaptaki küfürler, gerçek dünyada var olmayan ve kullanılmayan küfürlerden oluşuyor lakin sıkı bir Zaman Çarkı hayranı olan bana hiç de yabancı olan bir şey değil bu. O yüzden oldukça hoşuma gittiğini de söyleyebilirim. Ancak küfür yelpazesi keşke biraz daha geniş olsaymış diyorum zira bir süre sonra hay sizin domuzunuza da, cennetteki cehenneminize de!.. diye haykırmadım değil.
Yazarın bölüm başlığı olarak temasal kelimeler yerine o anki konumu, zamanı ya da durumu açıklayan başlıklar kullanması ziyadesiyle hoşuma gitti. Zira çoğu zaman bölümlerin hangi karakteri anlattığını, nerede geçtiğini, hangi zamanda geçtiğini anlayana kadar belirli bir süre geçmesi gerekir benim için. Bu sayede bu durumdan kurtulmuş ve daha bir odaklanmış hissettim. Yazarı bu hususta takdir ettim. Bölüm başlıkları “Carol Uğultu Kasabası’nda”, “Duman, Moxie’nin Peşinde” gibiydi.
Kitapta yapılmış kimi ters köşeler oldukça hoşuma gitti. Misal, Tüm kitap boyunca Carol’u kurtaracak olanın James olmasını beklerken tabuttan annesinin uzun uğraşlar sonucu tasarladığı özel tabut sayesinde çıkması epey hoşuma gitti.
Kimi yerlerde ruhsal tahlillerin sıktığını, onlardan ziyade görsel tasvirlerin olması gerektiğini düşündüğüm yerler oldu. Şahsen ruhsal tahlilleri severim, Dwight’ın suçluluk psikolojisi ilk başta ilgi çekici olmasına rağmen bir süre sonra kabak tadı verdiğini de söylemeden geçemeyeceğim.
Ve Kokuşma… Kokuşma çok beğendiğim bir karakterdi. Ölümden ve yaşamdan daha kadim olan bu varlığın geçtiği sahneleri okumaktan epey keyif duydum. Türlü türlü kişilerin kılığına girmesi, insanların kanına girip onları çürüme yoluna saptırması vesaire oldukça ilgi çekiciydi. Ta ki kendisine insani özellikler atfedilene kadar… Özellikle doktor rolüne bürünüp canlı kanlı bir şekilde Şerif Efendi ile konuşması ona olan ilgimi yitirmem için yeterliydi. Bu tipteki karakterler benim gözümde akıl sır erdirilemez, tahayyül edilemez oldukları sürece kıymetliler. Her ne kadar Kokuşma ile ilgili derinlemesine bir karakter analizi yapacak kadar bilgimiz olmasa da ölümden ve yaşamdan öte olarak tasvir edilen bir varlığın “gözlerinde korku ve endişe görmek” pek inandırıcı değildi.
Duman karakterini beğenmedim. Safi kötü olarak gösterilip, sonraları neden bu hale geldiği klişe bir anı ile bizlere sunulması vesaire oldukça basitti benim nazarımda. Edebiyatın artık bolca gri karakterlere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bilhassa koyu gri karakterlere…
Velhasıl Carol Gömülmeden iyi bir okumaydı, çok iyi değildi belki ancak Kafes kitabı ile her yerde adından söz ettiren Josh Malerman’a giriş için iyi bir tercih olduğu kanısındayım. Kafes kitabını okuduktan sonra yazara da kendi çapımda bir not verip diğer kitaplarını okuyup okumayacağıma bir karar vereceğim. Carol Gömülmeden’e notum 10 üzerinden 6,5’tan 7.