Yapımcı: Quantic Dream
Yayınlanma Tarihi: 2010
“Evladını kurtarmak için ne kadar ileri gidebilirsin?” – Heavy Rain
Heavy Rain, Fahrenheit (ya da diğer adıyla Indigo Prophecy) ile tanıştığım Quantic Dream firmasının 21. yüz yılda çıkardığı ve benim oynamamış olduğum tek oyunu idi. Bundan önce sırasıyla Fahrenheit, Beyond Two Souls ve Detroit: Become Human‘ı oynamıştım. Ve bu firmanın bahsi geçen oyunlarının büyük hayranı olan ben, Heavy Rain’den memnun kalmadım. Oyunların çıkış sırasına göre baktığımızda gerek oynanış, gerekse hikâye işlenişi bakımından Beyond Two Souls‘un ve Detroit: Become Human‘ın arkasında kalması kabul edilebilir gelebilir ancak benim gözümde bu oyun başka konularda da oldukça geride! Canımı sıkan hususlardan bahsedeceğim, verdiğim örnekleri ise oyunu oynamamış olanlara tat kaçırtmayacak (bkz: spoiler free) derecede kapalı tutacağım. Bu yüzden eğer oyunu hâlâ oynamadıysanız dahi bu incelemeyi gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.
Kurgu:
Oyunun kurgusu, özellikle televizyonda pazar sabahları yayınlanan üçüncü sınıf bir dedektiflik-aksiyon-gizem etiketli bir filmden farksız. Olayların gelişimi, olayların yaşanışı, çoğu zaman ucu bir yere bağlanmayan noktalar (Bkz: Ethan’ın kriz geçirdikten sonra kendisini elinde origami şekli ile bulması), olan olayları herhangi bir açıklama vermeden ufak bir ara sahneyle geçiştirmeler (Bkz: Buzdolabı sahnesi) bu yakıştırmayı yapmamdaki yegane sebepler arasında. Kimi zaman çok klişe sahnelerle, kimi zaman ise çok alakasız oldurmalarla canımı sıktı.

Nedir bu oldurmalar? Oldurmalar mantıklı olmasa da oldurulan sahnelerdir. Örneğin Ethan’ın büyük oğlanın AVM içerisinde bir anda IQ düşüşü yaşayıp hiç olmadık işler yapışı, onca insanın arasında deli deli dolanıp ortada fol yok yumurta yokken dışarı çıkışı, yoldan karşıya geçişi, sağına soluna bakmadan zınk diye yola atlayışı, adam akıllı bir hıza sahip olmayan bir araba tarafından arada Ethan varken dahi hasar yeyip ölüşü… Bunlar oldurmadır, tat kaçırandır, “Yok artık!” dedirtendir.
Belki çocuğun zihinsel sorunu olduğu gibi bir durum birkaç sahne önce belirtilmiş olsaydı çok daha etkileyici olacak, belirli bir anlam ihtiva edecek ve hatta empati kurdurtup moralimizi bozacak güçlü bir sahne yerine elimize geçen koca bir “facepalm” oluyor. Sırf hikâye yürüsün diye yapılan bazı şeyler tat kaçırabiliyor efendim.
Karakterler:
Belki de Quantic Dream’in en güçlü bulduğum yönlerinden biri olan karakter yaratımı bu oyunda oldukça zayıf kalmış gibi duruyor. Koca oyunda gerçekten bir derinliğe sahip olduğunu, etkileşime girip de yavaş yavaş tanımaya başladığımı sandığım, oynamaktan keyif aldığım yegane karakter Scott idi. Diğer karakterler nedense oldukça sığ, kendimi yerlerine koymaktan oldukça uzak bulduğum şekilde tasarlanmışlardı.
Hele ki karakterlerin oyun içerisindeki olaylara bazen yerli yersiz verdikleri tepkiler var ki, beni öldürüyor. Örneğin Madison’un Origami Katili’nin kimliğini öğrendikten sonraki bir şaşırması var ki kelebek görse ömrü uzar dedirten cinsten. Yahu ömründe o kişiyi hiç duymamışsın, hiç görmemişsin, sanki öz baban katil çıkmış gibi neyine şaşırıyorsun?
Oynanış:
Oynanış Quantic Dream’in diğer oyunlara benzer şekilde (belki ileride onlar için de inceleme yazarım), belirli eylemleri yapmak ve çeşitli seçenekler arasından seçim yapmak için ekran üzerinde çıkan tuşlara ve tuş kombinasyonlarına basıyoruz. Özellikle aksiyon sahnelerinde tuşlara basmak için kısa sürelerimizin olduğunu da belirtmek lazım. Oyundaki animasyonlar bu kombinasyonları doğru yapıp yapmadığımıza göre değişiyor. Kimi zaman geri dönülemez sonuçlara dahi sebep olabiliyorlar. Oyun kumandası ile oynarken kamera değişimlerinde çok defa gerisingeri gittiğimi, bazen istediğim yönü tutturmada zorluk yaşadığımı da belirtmek istiyorum. Denetimler bazen can sıkıcı olabiliyor.
Özetle, Heavy Rain beni tatmin etmedi. Salt kötü bir oyun olduğu için değil, Quantic Dream’in benim gözümde belirli bir çıtaya sahip olmasından kaynaklanıyor bu. Fahrenheit’ten hemen sonra oynamış olsaydım belki bazı noktalarda farklı yorumlarda bulunabilirdim ancak yine de bu, oyunun kurgusal anlamda eziyet çektiği gerçeğini değiştirmiyor. Oynamanızı tavsiye ederim ancak benim gibi büyük beklentiler içerisinde oynarsanız, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.