Yazar: Peter V. Brett
Yayınlanma Tarihi: 2008
Serideki Kitap Sayısı: 4
(Yasal Uyarı: Bu yazıda mümkün olduğunca büyük ‘keyif kaçırıcıları’ saklı tutmaya çalışacağım ancak gerek gördüğümde ufak tefek şeylerden de bahsetmekten çekinmeyeceğim.)
Kurgu
Yeşildiyarlarda bir çocuk
Büyük maceraların köyde başladığı malum. Biz şehirde doğacak kadar şanssız olanlar büyük ihtimalle bizleri alıp dünyayı kurtarmak üzere daha büyük bir tuvalin içerisine aktaracak ne gri büyücülerle ne de Aes sedailerle karşılaşacağız.
Ama bir köyde doğan Arlen Bales da bu konuda en az bizim kadar şanssız…
*Boru sesi duyulur*
Savaş borusu mu bu? “Hayır,” diyebilirsiniz, “köylerde savaş olmaz.” Ama bu evrende nefes aldığınız her gün verdiğiniz savaşın sonucudur. Savaş dediğime de bakmayın hani, akşamları yer yüzüne çıkan bu karanlığın ürünleriyle savaşmayı göze alacak kadar yürekli insan evladı da her ananın karnından doğmamıştır yeşildiyarlarda, doğanlar da zaten ya saçları ağırmadan nüveyi boylamış, ya da yine çok uzun olmayacak ömürlerine Ulak olarak devam etmiş, yerleşkeler arası haber aktarımı ve malzeme ticaretini mümkün kılmaya adamışlardır hayatlarını. İnsanlık, hayatlarını göğüs göğüse çarpışarak değil, kadim bilgilerin günümüze ulaşmış ufacık bir parçası ile müdaafa etmektedir. Kadim dönemden kalma, sihirli yaratıklara karşı etki ve tepki gösterebilen bu yazımlara muhafaza diyoruz.
Her gün, güneşin batımından hemen sonra dünyanın merkezinden, nüveden çıkıp gelen binlerce iblis yeryüzünde kol gezmeye başlar. İblislerin şerrinden kaçmanın yeşildiyarlarda tek yolu, uygun şekilde muhafazalandırılmış evlerin güvenliğine koşmak ve tanrının izniyle, çizilmiş muhafazaların bir gün daha onları korkunç geceden korumayı sağlamalarını ummaktır. Yeşildiyarlardaki inançlıların da iddia edeceği üzere bu belayı insanlar kendi başlarına sarmış ve cezalandırılmayı hak etmişlerdir.
Ancak dünya, insanların hapishanesi haline gelmiştir artık. Geceler onlardan çalınmıştır, canları ise gece tarafından… Tüm köylü çocuklarının hayallerini kurduğu ve çok çok azının görmeye nail olduğu Hür Şehirler’de de durum bundan biraz farklıdır yalnızca. Büyük, muhafazalı duvarlar içerisinde mahkum olmuş Hür Şehirlerin insanları, günlük yaşantılarında ufku bile görmekte hür değillerdir.
Ne demiştik? Boru sesi. Tıbbet Dereli Arlen Bales’ın köyünde sabaha karşı çalınan boru sesinin anlamı acıdır. O gece nüveye kurbanlar verildi demektir bu. Bir evin muhafazaları zayıflamış, iblisleri dışarıda tutamayacak duruma gelmiştir. Belki evde devrilen bir mum tanesi evi içten yakıp bitirmiştir, belki evin dış pervazına çizilen muhafazaların üzerine gece vakti bir kuş pislemiştir. Kim bilir? Ama her insan bir gün nüveliklerle karşı karşıya kalır hayatında, çok azı onların pis nefesini ensesinde hissedip de hayatta kalabilmiştir.
“İblislerle dövüşemezsin Arlen. Kimse dövüşemez. Hayvanlar kaçabildikleri zaman kaçar, dövüşmek zorunda oldukları zaman da dövüşürler. Gerektiği zaman, gerçekten gerektiği zaman tüm insanlar dövüşmeye isteklilerdir lakin bu ruh, ancak ihtiyacın olduğu zaman ortaya çıkmalıdır. Yemin ederim ki eğer sen ya da annen dışarıda nüveliklerle karşı karşıya kalacak olsanız, onların size yaklaşmalarına izin vermeden önce deliler gibi dövüşürüm.”
O şanssız gecede daha yüzünde tüy bitmemiş Arlen, annesini nüveliklerden uzaklaştırmak için sırtında taşıyarak ahıra giderken kafasında, tüm olan biteni evin muhafazalı pervazından izleyen babasının geçen gece sarf ettiği bu cümleleri yankılanıyordu. “Kurtarıcı,” derdi inançlılar, “bizi gelip bu beladan kurtaracak!” Daha babası Arlen’in annesini kurtarmak için kendi korkaklığından ödün vermezken, birisinin gelip de hiç tanımadığı insanları kurtaracağına nasıl inanabilirdi ki?
Arlen’in hikayesi burada bitmiyor tabii ancak burada amacım lise ödevleri için kitap özeti çıkarmak değil. O sebeple Arlen’in annesini gece vakti canını dişine takarak kurtarmaya çalışışını, evden kaçışını ve muhafaza çemberiyle 5 metrelik bir kaya iblisine nasıl yem olmaktan kurtulduğuna atfedilmiş şarkıları kendiniz okuyun. Ama tüm bu olaylar yaşanırken Arlen’i koruması altına alacak, en sıkışık durumlarda çıkıp ona yol gösterecek ve özgürlüğünü elinden alacak bir rehberi olmadığını bilin. Ulak olmak yolunda, ‘özgür’ olmak yolunda canını tehlikeye atışını kendiniz okuyun.
“Başkalarının sana kıymet biçmesine izin verirsen başlamadan kaybedersin, zira kimse bir başkasının ondan daha kıymetli olmasına izin vermez.”
Nüve nedir, Nüvelik nedir, neler oluyor yahu?
Ufak bir tarihçe:
Cehalet Çağı‘nda nüvelikler, insanları yok edebilmek için çok az sayıdalardı. Yüzyıllar sonra bir noktada insanlık medeniyet kurmaya, yazılı dil geliştirmeye ve muhafazaları icat etmeye başladı. Dönüş’ten önce 3000 yıl önce Kaji, halk arasında bilinen ismiyle Kurtarıcı dünyaya geldi. İlk Eş’i Inevera’nın da yardımlarıyla iblisleri dünyadan temizleyecek bir orduya önderlik etti, muhafazalı silahlarıyla onları bertaraf edip dünya insanlarını iblislerin şerrinden korkmaktan ve onların pençelerinde can vermekten kurtardı.
Bunun ardını Teknoloji Çağı ve insanlığın ilerleyişi takip etti. Büyük uygarlıklar kuruldu, insanoğlu kendi içinde çatışmaktan kadim çağları ve iblisleri unuttular. Muhafazalar raflara kaldırıldı, çoğu kayboldu. Ve insanların her şeyi unuttuğu o anda nüvelikler misliyle geri döndüler. Bu yeni çağın başlangıcıydı ve tarihte bu olaya Dönüş adını verdiler.
Eski düşmanlarını unutan, savunmalarından mahrum kalan insanların yüzbinlerce nüvenin karşısında hiç şansları olmadı. Tüm teknolojik silahlarına rağmen ‘muhafazasız’ silahlara karşı ölümsüz olan nüvelikler insanlığı birkaç gecede yok etti. Kadim sanatları hala bir kenarda tutmayı akıl etmiş birkaç insan topluluğu bu kıyımdan sağ kurtulabildi ancak. Eskiden milyarları bulan insan nüfusu yüz binlerle telaffuz edilir oldu. Teknoloji yok oldu, kadim sanatların büyük bölümü unutuldu, insanlık eskiden sahip olduğu heybetin içi boş bir silueti haline geldi yalnızca.
Şimdi gelelim nüveden ve nüveliklerden bahsetmeye. Öncelikle nüvenin, core için güzel bir çeviri olduğunu söyleyeyim. İlk kitabı önce İngilizce sonra Türkçe bitirmiş bir okur olarak, İngilizcede evrene özgü türetilmiş core (nüve), coreling (nüvelik), get cored (nüvelenmek) kelimelerinin- ve yine aynı kökten üretilmiş başkalarının ve küfürlerin – çekirdek anlamına gelen nüve kelimesiyle hiçbir anlam kaybı yaşanmadan aktarıldığını söyleyebilirim.
Nüvelikler, gezegenin çekirdeğinde yaşayan ve yaşam güçlerini sihirden alan yaratıklardır. Kendilerinin çeşitli arazilerde çeşitli türleri bulunmaktadır. Kaya, ateş, ağaç, kar, kum iblisleri ve niceleri kendilerine özgü saldırı, savunma özelliklerine sahip olup, yine dış görünüşleri birbirlerinden farklıdır. Genellikle akla sahip olmaksızın temel öldürme içgüdülerine göre hareket etmektedirler. Doğadaki çoğu hayvanı da tıpkı insanlar gibi avladıklarından dolayı doğada var olan hayvanların ancak en güçlüleri, en hızlıları ve en kurnazları hayatta kalmayı başarmışlardır.
Sihir ise gezegenin merkezinden yükselen ve iblisler tarafından doğal olarak sönümlenen bir yaşam kaynağı. İnsanlık muhafazalar ile sihri suni olarak değiştirmeyi, hapsetmeyi, yönlendirmeyi öğrenmiş durumdadır. Ancak kadim bilgilerin çoğunun unutulduğundan bahsetmiştik, bunlardan en önemlisi de kayıp olan muhafazalar arasında savaş muhafazalarının da bulunuşudur. Zaten bu sebeple insanlar tıpkı kümesteki hayvanlar gibi kapatmışlardır kendilerini. Zira nüveliklerle sıradan savaş araçlarıyla dövüşe tutuşmak neredeyse her zaman ölüm anlamına gelmektedir çünkü nüvelikler ölümcül noktalarına ani hasarlar almadıkları sürece sihirleri sebebiyle, kendilerini süratle iyileştirme yeteneğine sahiplerdir.
Yukarıda sıkça neredeyse dediğimi fark ettiniz mi? Sanırım sürekli yeşildiyarlı dediğimi de fark etmişsinizdir o zaman. Şimdi sizleri sıcak kumların olduğu, giydikleri cübbenin rengi kadar gözü de kara bir kabileye götüreceğim.
“Bırak insanlar kendilerini tavuklar gibi hapsetsinler evlerine. Korkakların hak ettikleri budur ancak.”
Krasialılar, Çöl Savaşçıları
“Hayat bir sınavdır,” der Krasialılar, “alagailer de bu sınavın bir parçası.”
Çöl kavminin cesur savaşçıları, her gece kale surlarından içeri, kendi belirledikleri savaş alanı olan labirentin içerisine sokarlar iblisleri. Gecenin canavarlarıyla savaşmak Everam’a, yaratıcıya adanmış bir ibadet biçimidir. Bir alagainin ölümüne yardım eden her savaşçıyı şan ve şöhret, bu uğurda ölen herkesi öbür dünyada kurtarıcının sofrasında pek kıymetli yiyecekler, türlü zenginlikler ve güzeller güzeli huriler beklemektedir.
Labirentte, güneş doğana kadar süren bu mücadelenin amacı, Krasia insanlarınca bilinen özel tek taraflı muhafazaların – iblislerce içine girmenin ama çıkmanın mümkün olmadığı – içerisine çekilebildiği kadar alagai çekmek ve hapsolmuş bu mahlukların gün ışığı tarafından tüketilmesini seyretmektir. Yok edilen her alagai bu şerefli savaşın bir hediyesidir.
Çöl Mızrağı şehrinde çocuklar, hayatlarını belirleyecek olan sınavlara tabii tutulurlar. Onlu yaşlarına gelmiş her erkek çocuğu çetin bir savaş kampına sokulur, çok zor şartlarda yetiştirilirler. Yeteneklerini kanıtlayan her çocuk ya sharum haline gelip, ömürlerinin sonuna kadar kutsal savaşa katılmaya hak kazanır ya da dama eğitimlerini almak ve ileride dini liderler olmak için yetiştirilirler. Kabiliyetsiz bulunanlar ise savaşmaya layık görülmeyip, khaffit -domuz yiyen – adıyla kadınlara denk hale gelip aşağılanırlar.
Krasia’da alt sınıf olarak kabul edilen kadınlar, pazardaki bütün işleri, aklınıza gelebilecek bütün insan gücünü karşılarlar. Kız çocuklarının çoğunun yapacağı iş, gizemli dama’tinglerce tayin edilir. Kadınların erkeklerden üstün olabileceği tek konum olan dama’ting mertebesine erişmek halkın, ancak çok azının eline geçebilecek bir şanstır. Dama’tingler, Zaman Çarkı’ndaki aes sedai benzeri şekilde mucizevi alanlarda uzmanlaşmış ve herkesçe huşu duyulan bir kadınlar topluluğudur. Beyaz giyinen bu kadınlar Hora adı verilen iblis kemiğinden yapılma araç ve gereçleri kullanabilmektedirler. Bu araçların en büyüğü ise geleceğe dair kehanetlerde bulunabilen Hora Zarlarıdır.
Krasia soyundan gelen Kurtarıcı Kaji, bin yıllar önce Anoch Sun adı verilen bir şehirde ebedi uykusuna yatmıştır. Bu şehrin kalıntılarının bulunması, dünyanın kaderini değiştirecektir.
Eser, çöl topraklarından ve yeşildiyarlardan çıkan iki kurtarıcı adayının dünyayı binlerce yıllık esaretinden kurtarma mücadelesini anlatır. Tekrardan bulunan savaş muhafazaları, dünya insanlarını iblislere karşı tek yumruk olma hayallerini mümkün kılacak ancak potansiyel kurtarıcılıarın insanları birleştirme yöntemleri birbirlerinden farklı olacaktır.
Tahlil
Ana Tema
Eh, madem bir inceleme yazıyoruz, kitabın hikaye olarak vaat ettiklerinden sonra, yazarın önümüze koyduklarını da güzelce eleştirmenin vakti geldi. Öncelikle her zamanki iyi ve kötünün, Nie’nin ve Everam’ın iradelerinin çarpışmalarından, zaman boyunca süre gelmiş bu yin ve yang savaşından daha azını konu edinmiyor kitap. Zamanın başlangıcında yaratıcı Everam tarafından kurulmuş mükemmel dünyanın onun dişil ve kötücül karşılığı olan Nie tarafından nasıl çarpıtıldığı rivayet edilir İblis Döngüsü evreninde.
Yani bu açıdan büyük, farklı bir ana tema beklemeyin.
Seçilmiş Kişi
Hemen her fantastik eserde bulunabilecek seçilmiş kişi, şampiyon ya da bu eserlerde bahsi geçen şekilde kurtarıcı, bu defa farklı ele alınmış. Şöyle ki, bir insanın kaderi tam olarak doğuştan belli olmuyor. İşte falanca günün birinde bir çocuk doğacak ve o çocuk ilerde bizi tüm dertlerimizden kurtaracak adam olacak deniyor ancak o adamın kim olacağı belli değil. Kimsenin kaderinde sen kurtarıcısın yazmıyor. Seride uzak geleceğe dair kesin kehanetler yok. Bu sebeple ancak insanın içindeki potansiyelin varlığı, onun kurtarıcı olabileceği olasılığını vurguluyor yalnızca.Hora Zarlarının da belirttiği üzere:
“Kurtarıcı doğulmaz, Kurtarıcı olunur.”
Bu yönden kurtarıcı kavramının kitapta yer alış şeklinin hoşuma gittiğini belirtmeliyim.
Kehanetler
Yukarıda bahsettiğim üzere Dama’ting denen iblis kemiklerinin verdiği güçleri muhafazalar aracılığıyla yönlendirmeyi iyi bilen kişiler, yine bu iblis kemiklerince yapılmış zarlarla çeşitli kehanetlerde bulunabiliyorlar. Everam’a yöneltilen soruların cevaplarını iblis kemiği zarlarının üzerine oyulmuş çeşitli işaretleri okuyarak yorumlayabilmekteler.
Robert Jordan’ın kehanet kartını çok iyi kullandığını bilen ve bu bilmecelerden hayli zevk alan ben, bu seride aynı ince zekayı göremedim. Her ne kadar zarların cevaplarının tamamen okuyan kişinin yorumlama kabiliyetine bağlı olduğu defalarca belirtilmiş olsa da zarların, sorulara çoğu noktada çok açık şekillerde cevap veriyor oluşu ve zarların gün içerisinde sayısız defa kullanılabiliyor oluşu bu kartı çok basite indirgemiş durumda. Sürekli çok kıymetli, kutsal olduğu belirtilen bu zarlar kimi dama’tinglerce günlük burç yorumundan farksız olarak kullanılırken, kimilerince ise çeşitli bilgileri öğrenmek için arama motoru vazifesi görüyor.
Topluluklar ve Gerçek Dünyadaki Yansımaları
Belki de kitaptaki en çok eleştirilen kısım bu. Zira her ne kadar yazar onları oluştururken birçok farklı kültürden esinlendiğini belirtse de okurlar, Kraisalıların eski çağ arap yarım adası kültürünün ve çarptılımış bir islam anlayışı benzeri olduğunu iddia etmekteler. Benzerliklerin üzerinde çok durmayacağım, zira kitapları okurken siz de neden bu kadar tartışıldığını açık şekilde anlayacaksınız. Ancak belirtmeliyim ki diğer fantastik eserlerde de görüldüğü gibi çoğu kültürün Hristiyanlık ve batı kültürünün bir varyasyonu olarak önümüze sürüldüğü düşünüldüğünde, aynı şekilde islami kültürlerden de esinlenilmesinin çok tepki çekmemesi gerekir. Nitekim islami esintiler Frank Herbert’in Dune serisinde de önümüze konulmuş ve iyi yönde ilgi çekmişti. – Gerçi bilmiyorum bu konuda farklı düşüneniniz var mı? – Krasialıların bu kadar tepki çekmesinin sebebi kanımca serideki konumlarının kötü, kötüye yakın ya da büyük iyilik için ‘küçük’ kötülükler yapan bir konumda oluşları. Artık orasına okuyup sizler karar verin.
Büyü Sistemi
Henüz büyü sisteminin kesin sınırları belli değil. Yani sistemin henüz ne kadar tutarlı olup olmadığını zaman gösterecek. Çizilen muhafazaların büyü ile etkileşimi, yaratıkların yenilenme güçleri, büyünün kaynağı ve çıkışı, hora zarları… Bunlar şimdilik bilinmezlik içerisindeler. İlk kitapta önümüze konulan büyü sistemi ilgi çekici ancak yukarıda kehanetler kısmında da belirttiğim gibi, çok gelecek vaat eden evren bir süre sonra sığlaşıyor, “Al sana muhafaza seni gidi hain iblis!”, “Öldün çık!”, konsolu açıp ‘geleceği göster’ komutu yazmaya falan dönüşüyor. Potansiyel çarçur edilip sistem mistem kalmıyor ortada. Ve sorun şu ki, 5 kitaplık bir serinin ilk dört kitabında büyünün temelleri oturtulmadıysa, büyük bir sıkıntı var demektir. Son kitapta yazarın buna fırsat bulabileceğini sanmıyorum.
Karakterler ve Gelişimleri
Yazar önümüze sürekli ilginç karakterler koymakta başarılı. Daha önce bahsi geçmiş karakterlerin geçmişine dönüp bizleri onlarla tanışık hale getirmek yöntemi takır takır işliyor. Geçmişler önümüze günümüz zamanında geçen olaylardan daha ilginç bir şekilde sunuluyor diyebilirim. Tabii bu bir artı olduğu kadar eksi de.
Ama oluşturulan, benliği tamamlanmış karakterlerin yaşadıkları süreçte değişimleri aynı oranda iyi bir şekilde önümüze konuluyor mu? Buna maalesef evet diyemeyeceğim. Duyguların betimlenmesindeki başarının, psikolojik tahlillerde de yakalanmasını isterdim doğrusu. Genelde insanda büyük değişiklikler bırakacak olaylar pek üstünde durulmadan geçilip, tam terslerinin çok büyük etkiler bıraktığıyla da karşılaşabiliyorsunuz.
Karakter gelişimi konusunda diyebileceğim tek şey ise, parabolik olduğudur. Karakterlerin yer yer yerinde saydıklarını da görebilirsiniz.
İlişkiler
Karakterler arası ilişkileri şu şekilde özetliyorum: PEMBE DİZİ!
İlk kitapta alışılagelmiş aşk üçgeni olarak karşımıza çıkan ilişki ağı, takibi güçleştirecek raddelere varıyor. Başlangıçtaki ABC üçgeni, uzayda bükülüp üç boyutlara ulaşıyor, sağdan soldan gelen çeşitli harflerle adlandırılmış ışınlar bu üçgeni kesip bin bir parçaya ayırıyor. Ana karakter üç kişiye birden aşık olup tam gerçek aşkını bulduğu zaman da *Öhöm*
Elimizde koca bir geometrik şekiller cetveli bulunuyor diyeyim! Okuyucular istedikleri ilişki ağıyla karşılaşamıyorlar ve hatta önünüze konulan ilişki sizi dumura uğratabiliyor. Köyünüze gelen ve gelirken yolda düzinelerce kadına tecavüz etmiş ve adamlarını kılıçtan geçirmiş bir adama aşık olur muydunuz? Eh gönül işte.
Kitapta çok eşlilik olayı da sıkça göze sokuluyor. Okuyun, bu durumun eğreti durup durmadığına kendiniz karar verin.
“Kültürlerimiz birbirlerine doğal birer hakaret Par’chin!” -Ahmann Jardir
Cinsellik ve Şiddet
Kitaplarda cinsellik bulunabilir. Tuvalet ihtiyacı kadar bu da hayatın içerisinde bulunan bir insan ihtiyacı ve davranışıdır. Lakin ben bir kişinin gün aşırı tuvalete gidişini okumak istemem.
Kitap serisinde diğer çoğu eserden fazla yer verilen sevişme ve tecavüz sahnelerinden -ki eşcinsel ilişkileri de kapsayıp bu açıdan tek tipliliği yıktığını belirtelim- yer yer bunaldım. Kitaplarda miktarı fazlaca denebilecek tecavüz sahneleri, şiddetli dövüşler ve sonuçları özellikle dördüncü kitapta insanın zihninde görsel çağırışım bulundurcak raddede aşırı şekilde betimlendiği için, beni biraz yordu diyebilirim. Tabii bir Berserk çılgınlığı da beklemeyin.
Özet
Seri, yeni bir yazarın ilk serisi olarak bakıldığında başarılı. İyi ve Kötü’nün savaşını farklı bir şekilde önümüze koyup, kötüyle savaşan her iyinin ‘beyaz’ olmayabileceğini bizlere aktarıyor. Karakterleri iyi, gelişimleri dengesiz. Kurgu gidişatı hakkında kesin bir şey söylemek kolay değil ve bunu iyi yönde söylemiyorum.
Yazarın her kitabında farklı şeyler denediğini görebilirsiniz. Örnek vermek gerekirse epik bir fantazya olarak başlayan ilk kitabın ardından seri, dördüncü kitapta daha karanlık, daha G.R.R. Martin’imsi bir havaya bürünüyor. Bu bana göre iyi bir şey, zira yeni yazarların kendi üsluplarını bulmaya çalışmaları, yeni şeyler denemeleri gelişime açık olduklarına dalalet. Ha biz okuyucular bundan kimi zaman kötü etkileniyor muyuz, varsın olsun o kadarı.
Nitekim beşleme olması beklenen ve ilk dört kitabı tamamlanıp dilimize kazandırılmış olan bu seri okunabilir ancak gidişatın aşağıya doğru olduğunu da belirtmekte fayda var. Bu bağlamda ilk iki kitabı çok beğenmiş, üçüncü ve dördüncü kitapta gelişen olaylardan ve gidişattan oldukça canı sıkılmış bir okur olarak bu seriyi ikiye bölerek puanlamak isterim;
İlk iki kitap: 8.5/10
Üçüncü ve dördüncü kitap: 5/10