Yazar: Christie Golden
Yayınlanma Tarihi: 1991
Karanlık gecenin sessizliğini Gecenin Gri Şarkıcıları böler, zifiri karanlıkta acımasız sisler kol gezer ve kim bilir, belki sizin de yolunuz bir gün Ravenloft Şatosu’na düşer…
Jander Güneşyıldızı
“Tam bir bilmecesin benim için, Jander Güneşyıldızı! Kandan besleniyorsun ancak aldığın hayatlar için yas tutuyorsun. Gecenin ve gölgenin yaratığısın ancak güzelliklerle çevrelenmek istiyorsun. Ölüsün ancak çürümeye dayanamıyorsun. Tam olarak nesin sen? Sana vampir demeye bin şahir ister!”
-Strahd von Zarovich
Kitaptaki ana karakterimiz Jander Güneşyıldızı, Vampirlik belasıyla lanetlenmiş bir Elf’tir. Irkının altın rengi derisine sahip Elf’in üzerindeki bu Vampirlik illeti, bir Elf’in olmadığı her şeydir. Jander’in bu çarpık varoluşunun etkileri kitap boyunca içsel tahlillerde sık sık karşımıza çıkıyor. Varoluşuna lanet eden, olduğu her şeyden, elde edemediklerinden tiksinen, ölümlülerin her nefesini kıskanan bir vampir var karşımızda. Jander Güneşyıldızı, insanlara yakalanmamak için belirli aralıklarla akıl hastanesindeki delilerden beslenir. Kendisi, bu koğuşlardan birinde bulunan bir kıza aşık olur.
Gel olur git olur, kızın aklının çok az da olsa geldiği bazı anlarda, isminin Anna olduğunu öğrenir. Jander on yıllarca burayı ziyaret eder, kızla vakit geçirir. Ve fark eder ki kız, asla yaşlanmamaktadır. Onun bu hâlinin, bir büyü sebebiyle olduğunu fark eden Jander dehşet bir öfkeye bürünür. Derman aramak ister ancak büyünün hiçbir türüne güvenmemektedir. Bir gün, kız hastalığa yakalanır ve Jander tek çare olarak onu vampire dönüştürmeye karar verir.
Kızın vampir olabilmesi için önce Jander’in onun kanını, sonra ise kızın Jander’in kanını içmesi gerekir. Jander kızın kanını içtikten sonra kıza kendi kanını içirmeye çalışır ancak kız bunu reddeder ve oracıkta ölür. Ölmeden önce ağzından bir tek Barovia kelimesi çıkar. Jander kızın bu hale gelmesinden bu ismin bir şekilde sorumlu olduğunu fark eder. Kaybından dehşete düşen ve gözünü kızıl bürümüş Jander, tüm mekandaki herkesi öldürür. İşlediği bu günahın ve ettiği büyük lanetin neticesinde Jander Sisler tarafından alınır ve bambaşka bir diyara gider.
Strahd von Zarovich
“Ben Kadim olanım. Ben bu Ülkeyim. Benim kökenim geçmişin karanlıklarında yitip gitmiştir. Ben Savaşçıydım. İyi ve adildim. Ülkenin üzerinde adil bir Tanrı’nın gazabı gibi eserdim. Ancak savaşın yılları ve ölüm yılları ruhumu, rüzgârın taşı kuma çevirmesi gibi eritti… Tüm güzellikler yaşamımdan yitip gittiler.”
-Strahd von Zarovich
Ravenloft adlı Gotik malikanenin efendisi ile tanışın! Kont Strahd von Zarovich, Barovia’nın efendisi, sahibi, Barovia’nın kendisi, bir vampir, bir komutan, kibar olduğu kadar ölümcül şerefsiz bir beyefendidir. Bir ölümsüz olan kendisi, Jander’in aksine olduğu kişiyi benimseyen ve ona göre yaşayan bir kimsedir.
Strahd, diyarın korkulan ve saygıyla bakılan efendisi, sislerce getirilen misafirlere alışıktır. Gizemler barındıran şatosunda oturan Strahd sislerce gelen, kendinden daha yaşlı, daha bilge ama bir o kadar benliğinden uzak misafiri Jander ile uzun yıllar boyunca ahbaplık edecek, ondan türlü türlü şey öğrenecektir.
Tahlil
Hikâye, yitmiş bir aşkın ıstırabıyla deliye dönmüş, lanetler saçmış bir vampirin hiç bilmediği bir diyara gidip sevdiğini bu hale getiren kişiyi arayışını anlatıyor. Var oluş bakımından birbirlerine çok yakın ancak yaratılış olarak bir o kadar farklı olan iki vampirin hısımlıklarını ve hasımlıklarını okuyoruz. Kasvetli, karanlık bir diyar olan Barovia’nın köylerinde türlü türlü tehlikeler kol geziyor. Bu tehlikelerin en başında ise diyarın efendisi Kont Strahd von Zarovich var…
Buradaki vampirler, yeni nesil vampirlerden ziyade eski, alışık olduğumuz tiplemeler. Sarımsaktan, dini figürlerden etkilenen, davet edilmeden evlere giremeyen cinslerdenler. Bu sebeple klasik bir vampir hikayesi okumak isteyenler için birebir. Hikaye biraz uzatılmış gibi gelebilir, zira çok fazla bir aksiyon bulamayacaksınız. Bir arayış var bu eserde, Jander’in sevdiğini arayışı, kendi varoluşundan kaçmanın arayışı var… Strahd’ın keza kendi geçmişi ile yüzleşmeye çalışması, hatalarını telafi etmeye çalışması var.
Evrenin ilk kitabı olduğundan daha çok temel kitabı vazifesi görüyor Sislerin Vampiri. Ravenloft diyarına bir alışma turu bu. Bu sebepten gördüğünüz hataların üzerinde çok durmamaya çalışın. Kesinlikle kusursuz bir eser değil. Ancak meşhur Christie Golden’ın ilk kitabı olduğu göz önüne alındığında, kendisinin ne kadar yol kat ettiğini de görmek açısından keyifli bir okuma olacağı kanısındayım. 7/10